Sunday

Exit

Bulgurcubaşı Kılbaz Regaip Efendi'nin Tezakirü'l-Mücrimin adlı eserinde anlatıldığına göre, Bomonti'deki Tekel Bira Fabrikası'nda 14. derecede genç bir memur olan Ali Selami, aslında dini bütün, apdestinde namazında, adamakıllı sofu bir zat idi. Öyle ki camilerin minarelerindeki müezzinlerden günde beş kere gelen çağrıların hiçbirine uymazlık etmez, bira fabrikasında bile olsa, seccadesini yere yayar, ve sünnetleriyle birlikte tekmilen namazlarını kılardı. Fakat bu adamın takdire en layık meziyeti bakir olmasıydı. Gerçekten de Ali Selami, uykusunda kendisini şeytanın aldattığı birkaç kez hariç, o güne kadar hiç boy abdesti almamıştı. Bekareti belki de onun en büyük hazinesiydi ve bu hazineyi müstakbel karısına saklıyordu. Değil zina ayıptır söylemesi, el ile istimna bile yapmamıştı. Ne var ki, bu tertemiz hayat uzun sürmeyecekti. Kılbaz Regaip Efendi'nin yazdıkları doğruysa, bir mübarek cuma günü, belki de koşuşturmayla geçen günün getirdiği yorgunluktan ötürü Ali Selami, akşam namazını kılarken daha ikinci rekatta secde ettiği vakit, gözkapakları ağırlaştı ve seccadenin üzerinde o vaziyette sızdı kaldı. İş bununla da bitmedi: Derin uykusunda rüya bile gördü. Rüyasında ak sakallı bir dede vardı. Ne var ki dedenin mukaddes bir zata benzediği pek söylenemezdi. Her şeyden önce üzerinde harmani, elinde asa ve ayaklarında demir çarıklar yoktu. Tam tersi, başındaki kasketi bitirimler gibi sağa yatırmış, ayağındaki çift renkli kunduraların da topuklarına basmıştı. Üstünde en adi kumaştan, lacivert üzerine beyaz çizgili, acemi bir terzi tarafından dikildiği hemen anlaşılan bir takım elbise vardı. Boynunda ise altın bir zincirin ucundaki, üzerinde Ayet el Kürsi yazılı yine altından bir levhacık göze çarpıyordu. Ayrıca, yeleğinin saat cebinden gümüş bir köstek sarkmaktaydı. İşte bu dede, kehribar tespihini şaklatmayı bırakıp cebinden çıkardığı paketten bir Birinci cıgarası alarak Zippo çakmağıyla yaktı. Dumanı ciğerlerine çektikten sonra Ali Selami'ye kayıtsızca, "Senin çekeceğin var!" dedi. Ali Selami ise korkuyla "Olamaz! Ben dini bütün biriyim. Bugüne kadar rekatlarca namaz kıldım, oruç tuttum, zekat verdim, kurban kestim. Çile çekmem için bir neden yok." diye cevap verdi. İhtiyar sinsice sırıtırak ona, "Hayır! Çile çekmeyeceksin. Çekeceğin başka bir şey. Bu ne biliyor musun? Hadi sana söyleyeyim: 15 ile 16'nın toplamı ne ise onu çekeceksin. Hemen şimdi! Bu sana acı değil zevk verecek ve bu işi zevk için yapacaksın. İkinci olarak Ümraniye'deki çöplüğün yanındaki İhsan Efendi Camii'nde, temizlenip ardından da yatsı namazı kılacaksın. Sana düşen görev de budur!" dedi. Bu sözleri işitir işitmez Ali Selami uyanıverdi. Gördüğü rüyada muhakkak ki bir hayır vardı. Bu yüzden elinde bir kalıp sabunla helaya gidip el ile istimna eyledi ve günahkar oldu.



Yatsı namazına yetişmek için apar topar yola koyulan Ali Selami, uzun bir yürüyüşten sonra Ümraniye'deki çöplüğün bitişiğinde bulunan, tek minareli ve epeyce bakımsız görünüşlü İhsan Efendi Camii'ne ulaştı. Minarenin şerefesinde biri ezan okuyordu. Ali Selami karanlığa rağmen dikkatle bakınca, ezan okuyan kişinin aynı zamanda sigara içtiğini farketti. Bundan başka, adamın başında namaz takkesi yahut sarık değil, sadece bir kasket bulunduğunu hayal meyal seçti. Pabuçlarını çıkarıp camiye girdiğinde içerisinin bomboş olduğunu gördü. Değil cemaat, namaz kıldıracak bir imam bile yoktu. Fakat yine de o cünup haliyle de olsa yatsı namazını tek başına kılıp, sağındaki ve solundaki meleklere selam vererek görevini tamamladı ve ikinci kez günahkar oldu. Tam yerinden kalkıyordu ki bir el omzuna dokundu. Ali Selami dönüp baktığında bu şahsın rüyasına giren ihtiyar olduğunu gördü. Adam utanıp sıkılmadan bu mukaddes mekana siyah beyaz renkli ayakkabıları ile girmişti. Bu aksi ihtiyarın yüzünden şiddetli bir öfke okunuyordu. İhtiyar, Ali Selami'nin suratına bir tokat çarptıktan sonra ona, "Behey zındık! Artık cehennemliksin! Çünkü bir gecede iki günah işledin. Hem zevk için elinle istimna ettin, hem de yıkanıp arınmadan namaz kıldın" diye haykırdı. Zavallı Ali Selami ise, "Fakat bu günahları işlememi sen istedin. Ben de senin ak sakalına hürmeten dediklerini bir bir yerine getirdim" diye itiraz etti. Bunun üzerine dede, "Her gördüğün sakallıyı deden sanma! Sana yaptığım sadece bir sınavdı ve sen sınavda kaybettin. Artık cehenneme girmen gerekiyor" dedi. Derken, Ali Selami'yi bir düşüncedir aldı. Neden sonra kendini toparlayarak, "İyi, güzel ama cehenneme buradan nasıl gidebilirim? Ben senin gibi gayp âlemini bilmem. Bana yolu tarif et. Et ki işlediğim iki günahın ceremesini çekeyim" diye sordu. Bu sözleri duyunca dedenin yüzü yumuşadı ve, "Bir günahkar olarak artık cehenneme yakınsın. Bunun için camiden çıkman yeterli. Fakat sakın unutma. Cehenneme şimdiye kadar hiç canlı girmedi. Senin buradan çıkman öldüğün anlamına gelir" dedi gayp âlemine aşina olanlarda bile hayret uyandıracak şekilde silinip sönerek ortalıktan kayboldu.


İşlediği iki günah sebebiyle bir süre için için ağlayan Ali Selami, mendiliyle gözyaşlarını sildikten sonra cehenneme gitmek için yerinden doğruldu ve girdiği kapıya yöneldi. Fakat ne garip iştir ki koskoca kapı yerinde yoktu. Bunun üzerine, başka bir kapı olabileceği umuduyla kıble tarafına yöneldi ve biri sağda diğeri solda olan iki kapıyla karşılaştı. Birinin üzerinde ışıklı harflerle WC, diğerinin üzerindeyse EXIT yazıyordu. Ali Selami önce tuvalete girip içeride bir süre kaldı ve günahlarını üçe çıkardı. Ardından çıkışa yöneldi. Bu kapıdan geçmeden önce derin bir soluk alıp dışarı çıktı. Bu da onun son soluğu oldu.

3 comments:

buthewo said...

bu hikaye de ihsan oktay anar'a mı ait?

hemzemin said...

evet.

BURCU GÜVEN said...

vay be demek ihsan oktay anar da kötü hikaye yazabiliyormuş.Demek çok iyi bir yazar olsan da arada saçmalayabiliyosun. hayal kırıklığına uğradım :)